Salı, Aralık 26

“ Tanrıyı biliriz, düşünceye inanırız"

Külliyen olasılıkları hesaplamaktan ibaret kuantum fiziği, açıklamaya alıştığı yaşam standartlarında mutlak doğruların yerine tecrübeyi koyuyorsa eğer, doğa ve düzen varoluşun bir parçası değil, insanın algılarıyla var ettiği birer ürün haline geliyor. Bu da yaşantıya incelenebilir bir hal vermektedir. Yani kuantum fiziği, modern materyalizmin aksine, varlığın değişimini açıklamak için onu gözlemek gerekliliğini savunuyor fakat yapılan gözlemlerin bile ayrıca gözlemlenmesi gerekliliği nedeniyle kendi ekseninde dönüp duruyor...

Peki bu mümkünümüdür ? Açıkça; bunun ayırtına varmak imkansızdır. Tıpkı tanrının varlığını kanıtlamak gibi. Evet; dünyamızda bir dolu yaratı var. Ama tanrıya kimin ihtiyacı var ? Beynin algılayabildiği gözün görerek kodladığından yada duyulardan ibaretse eğer, farkında kalmak için duyularımızı kapatmamız gerekmez mi ? Bana kasılırsa bu kaçınılmaz. Tıpkı mutlak düşünceye erebilmek gibi. Bunun tek yolu ise tüm duyulardan en basit anlamda arınabildiğimiz an, uyku hali, yani “düş”tür.

Bana yürüdüğümü kim söylüyor ? Beynim mi ayaklarım mı ? Yürüdüğümü sandığım aslen uçmaksa ya ? Evet ben varım. Hem de mutlak ve düşte varım. Çünkü oradaki yaratının sahibi algılarım ile oluşan bilgilerim değil, dışa vuran bilincimin ta kendisi. İşte o zaman ben uçtuğumu bilebilirim, rüyamda uçmak da bunun bir örneği olabilir. Bu “gerçek” mi ?


Madde cisimsel, durağan ve tartışılabilir, tıpkı gerçek olduğunu varsaydıklarımız gibi. Peki ya düş ? Durmadan geleceğe gittiğimiz her an da, geri dönebilmek ya da montaj yapar gibi hayatta birden fazla zamanda aynı yerde olmak nasıl mümkün olabilir ? Zaman bize hep geçmiş ile geleceği veriyor. Fakat hepsinde aynı anda olmak da mümkün. Bu ölüm ile yaşam dediğimiz ikiz kardeşlerden hangisinin iyi çocuk hangisinin kötü çocuk olduğunu bilebilmekten farksız bir şey. Cisimsel olmayan madde mümkün ise her şeyi aynı anda yaşıyor olma ihtimalimiz yüksek değil mi ? Bizim hayat dediğimiz aslında aynı paralelde bulunan milyonlarca saliseden bizim seçerek yaşadığımız seçimlerimizdir, yada bilincimizin olasılıklarıdır. Bilincin olasılıklarını saptayan gözlemci ise “ruh”tur ve “ruh” serbest kalmalıdır.

Ruh, yani bilincimizin olasılıklarını saptayan gözlemci, zihin arınmadan algılanamaz. Zihnin arınması için ise pozitif düşünceye ihtiyaç vardır. Fakat bu günlük yaşamda imkansızdır. Çünkü biz günlük yaşamda pozitif düşüncelerimizi kötülerin üstüne koyarak günü kurtarıyoruz ve onu boşa harcıyoruz. Bu yüzden hücrelerin dünyasında yaşarken pozitif düşünceyi heba ediyoruz. Bu nedenle bilincimizin olasılıklarını saptayan o yegane “ruh” ancak düşüncede varolabilir. Düşünceler bize bir şey yapmaz. Biz onlar ile dünyayı kurgularız. Düşün dışına çıktığında ise biz yokuzdur, düzenin yanılsamaları vardır. Bu olmayan bir “ben”i yaratabilmek tanrı olmak demektir. Bu yüzden hepimiz yaratım aşamasında sürüncemede kalan tanrılarız, olasılıklarımızı hesaplayan o mutlak saptayıcı ruh ise deneyim nam-ı diğer destina...

Birini düşünüyorum. O var. O’nun beni düşündüğünü düşünüyorum, onu da kendimi de var ediyorum. Üstelik onun beni düşündüğünü düşündüğüm için kendimi onun zihninde var ediyorum. Başkalarının beni düşünen bu adamı düşündüğünü düşündüğüm için de, başkalarının hayatında da ben varoluyorum. İşte bu deneyimin ta kendisidir. Ben kendimi aslında bir başkasının üzerinden görmüyorum. Bunu yapamam. Ben kendimi ancak kendi yarattığım başkaları üzerinden görebilirim. Böylece tüm dünyayı benim bir parçam olarak kabul edip, ancak merkezden kendimi ve kendimleri yöneterek, herkesle ve tüm benliklerle ortak dünyayı yaşayabilirim !
Bu sadece zihnimde ve düşümde geçerli. Düşünüyorum, düşündükçe bildiğim tanrıyı kurguluyorum, arzuluyorum ve yaşatıyorum, bu yüzden de düşünceye inanıyorum...
Böylece hayatta umulmadık ve umulmadığı için açıklayamadığım hiçbir şey kalmıyor.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

reis kamci dusunceleri herseyden bagimsiz bir tamel ,tabi bir yaratici olarak gorup onlarin duyulardan geldigini ıskaliyorsun.


bunlarin birbirini tamamladigini ve ayri dusunulemeyecegini unutmayasın okumayacagini bilerek kant oku derim,


o zaman tanri ozgurluk gibi olgu zannedilen yorumlarin bilinemeyecegi dusuncesini gorcen

saglicakla

www.yicit.com dedi ki...

bilader ben metafizik diyorum sen ontoloji diyosun bana..